Mesleğe ilk başladığımda 18 kilometrelik hat güzergahında bisikletle tek tek abonelere gazete dağıttığımı dün gibi hatırlarım.

***

20 yaşındaydım ve her gazete dağıtımından sonra pestilim çıkmasına rağmen haber takibinden de geri kalmaz kendimi muhabir olarak nasıl geliştirebileceğime kafa yorardım.

***

Esasında lise yıllarımda iyi kompozisyon yazmam iyi bir muhabir olmam noktasında büyük bir artıydı.

***

Hatta benim yazınsal anlamda ilk maddi kazancım da lise yıllarında ‘Hz. Muhammed’in Çocuk Sevgisi’ ile ilgili yazdığım bir kompozisyon sayesindeydi.

***

O kompozisyonda, Hz. Muhammed’in namazda secdedeyken sırtına çıkan torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in her ikisi de kendiliğinden ininceye kadar secdeyi uzatmasındaki manaya kafa yormuştum.

***

Yazdığım kompozisyon, Çine’de ikinci olmuş ve çeyrek altınla ödüllendirilmiştim.

Tabi ben yarışmaya ilişkin ödül törenine katılmamıştım ama sonradan ödül bana Çine İlçe Müftülüğü’ne çağrılmamla tevdi edilmişti.

***

Bunun yanında tabi okul yıllarına inmişken, değinmeden geçmek olmaz…
Ben aynı zamanda Çine Lisesi’nin her yıl düzenlediği ‘Şiir Dinletisi’nde herkes ünlü şairlerin şiirlerini okurken kendi yazdığım şiiri okuyarak da değişik bir farkındalığa imza atmış bir öğrenciydim.

***

O şiir, platonik bir aşkın tezahürü olarak yazıldığından mıdır nedir bilemiyorum ama aynı zamanda Aydın’daki yerel bir gazetenin isim babası olan Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenimin de dikkatini çekmişti.

***

Herkese okuyacağı şiiri paylaştıran hocam bana, “Sana ünlü bir şairden şiir bakmayalım. Sen kendi yazdığını oku. Bu şiir güzel, yüreğine sağlık” demişti.

***

Yani az buçuk şairlik de var ancak elbette lise yıllarında iyi kompozisyon yazmak ya da az buçuk şair olmak iyi bir gazeteci olmak için yeterli değil!

***

Kaldı ki benim seneler sonra 'Medya ve İletişim' Bölümü'nden mezun olmam da tamamen kendimi bir tık daha geliştirme azmimden kaynaklıdır.

***

‘Gazeteci’ olarak bizlerin toplumu aydınlatma noktasında bir kamu görevi icra ettiğimizi, esasen gelişmiş demokrasilerde de doğrudan doğruya dördüncü kuvvet olarak ‘Denetleme’ ayağını temsil ettiğimizi bilen bilir!

***

İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına hesabı zaman zaman kendimizi sorgulayarak, en doğru, en düzgün, en yalın ifadeyle halkın meramını gazete sayfalarına taşıyıp yöneticilerin dikkatini çekmek, yerinde bir köprü vazifesi görüp sorunların çözümüne vesile olmak, bizim işimizin aslında en can alıcı noktası.

***

Bir zamanlar ünlü aktör Al Pacino’nun da gazete dağıtıcılığı yaptığı bu Dünya’da, esasında en zevkli işlerden biri bisikletle gazete dağıtıp her gün onlarca kişiye tek tek dokunmak ama gelişen ve değişen teknolojiyle bu meslekte zamanla artık kaybolmaya yüz tutacak gibi.

***

Ancak değişen ve gelişen her olgu ve konuyu, anlaşılır şekilde ve en uygun haber diliyle hatta yerinde en yoğun duyguyla yoğurarak okuyucuya aktaracak olan gazetecilik mesleği öyle değil!

***

Dijital İletişim Çağı’ndayız ve bu yüzyıl gazeteciliğin en büyük yapısal dönüşümünün de fitilleneceği bir sürece gebe!

***

Her ne kadar robotik kodlamayla haber yazım otomasyonu geliştirilip robotlara haber sunumu sağlamaya kadar gelişmiş teknolojik yenilikler gelecekte bizi bekliyor olsa da;

***

Sırf kağıda dokunma hissi vermesi için ileride kağıt inceliğinde dokunmatik ekranların devreye girdiği gazeteleri de göreceğiz.

***

Ancak bana kalırsa kamusal fayda anlamında pozitif dokunuşları daha da ivme kazanacak olan ‘Postmodern Gazetecilik’, ileride insanlığın en büyük aydınlanma devriminin de yapı taşlarından olacak…

***

DİĞER YAZILARI