Türk sinema tarihinin kült filmlerinden “Susuz Yaz” 62 yıl önce çekildi.
Ünlü edebiyatçı Necati Cumalı’nın öyküsünün film yapımcısı ve yönetmen Metin Erksan tarafından sinemaya uyarlanmasıyla ortaya çıkan Susuz Yaz, günümüzde sanki gerçek oluyor.
Yaşı 50’yi aşanlar bilir. İzmir’in Urla ilçesi Bademler köyünde çekilen filmin başrollerini Hülya Koçyiğit ve Erol Taş paylaşıyor.
Yazar Cumalı’nın o dönemdeki gözlemlerine dayanan filmin yapımcısı Metin Erksan, maddi olanaksızlıklara ve teknolojik noksanlıklara rağmen oldukça başarılı bir çalışma ortaya koymuş. Filmde dönemin sosyolojik gerçekliği yalın ve seyirciyi ikna edecek inceliklerle işlenmiş.
Gelelim konumuza…
Aydın Hedef Gazetesi’nin iki gündür manşetten verdiği Büyük Menderes havzasının büyük bölümüne hayat verecek proje haberinden söz ediyorum.
Aydın ovasında ürün çeşitliliği ve verimi giderek düşüyor. Meteorolojik verilere göre Türkiye’nin en sıcak illerinden Aydın, bu hızla giderse çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
Belki Susuz Yaz filmindeki gibi üreticiler arasında ilkel kavgalar olmayabilir. Çünkü paylaşılacak su kalmayacak!
Muğla Dalaman Çayı’nın Bozdoğan Kemer Barajı’na tünelle 240 milyon metreküp taşınması projesi, bölge için hayati önem taşıyor.
Bu tür projeler medyada “çılgın projeler” olarak nitelendirilir. Gelecek zaman perspektifi, yaşamsal gerçekliklerle ilgili sağlıklı öngörü sahibi olanlar projeleri savunurken bir de alaycı gruplar çıkar; “hayal proje” derler.
Bunun pek çok örneğini görürsünüz.
Ancak o gün gelir çatar ve proje yapıldıysa ve emeği geçenler hayattaysa gurur duyar, karşı çıkanlar ise mahcubiyet duyar.
Planlama raporu hazırlıkları süren projenin 2026 yatırım programına alınması için AK Parti Milletvekilleri Ankara’da aralıksız çalışıyor.
Kamusal yararları önemseyen gazeteciler de konuya objektif yaklaşarak tarihe not düşer.
Elbette projenin ekonomik ömrüyle yörenin ihtiyaç ve imkânları hesaplanacaktır.
Gazeteciler, kamusal yarar dışında çıkar gözetilip gözetilmediğinin takipçisi olur.
Boşa kaynak tüketilecek ne zaman ne de zengin var.
SU STRESİ KAPIDA
Aydın ovasından bağımsız olarak dünyadaki su kaynaklarının giderek kısıtlandığı, bazı bölgelerde kuraklık ve çölleşmenin gözlendiği apaçık ortada…
Tahayyül etmekte zorlanabilirsiniz ama ben yine de rakamsal veri aktarayım.
Günlük sohbetlerinizde kullanırsınız (!)
Ünlemi koymamın nedeni, günlük sohbetlerde memleket meselelerinin konuşulduğundan kuşkum var. Neyse devam edelim…
Dünyada yaklaşık 1.385 kilometre çapında su var. Bu suyun yüzde 96,5’i okyanuslarda, kalanı su buharı olarak atmosferde, okyanuslarda, göllerde, nehirlerde ve buzullarda bulunuyor. Dünyadaki suların sadece yüzde 2,5’ini tatlı sular oluşturuyor.
Küresel ısınmanın etkisiyle iklim değişiklikleri, hava olaylarının artması ve kaynakların kirlenmesi yüzünden temiz tatlı suya erişim giderek zorlaşıyor.
Ülkelerin üçte birinin suya erişimi yok veya çok kısıtlı. Bu durum hastalıklar ve göçlere neden oluyor.
Dünya genelindeki bu sorunlara bakarak, “bize bir şey olmaz” demeyin. Büyük Menderes nehrinin yaz ortasında bile coşkun akıp havzaya hayat verdiği zamanlar daha dün gibi…
Suyun azalmasının yol açacağı sorunlarını başında tarım arazilerinin tuzlanıp verimden düşmesi geliyor.
Ardından verimi artırmak için aşırı gübre kullanımı ve pestisitler su ve toprağı kirletiyor. Sonra doğal dengeyi sağlayan canlı çeşitlerini yok ediyor.
Bir bölgede ihtiyaç duyulan su miktarı, mevcut tatlı su kaynaklarından fazlaysa buna “su stresi” adı verilir. Dünya genelinde en yüksek su stresi Afrika’da, en düşük su stresi de Kuzey Amerika’da görülür.
Şimdi biz su stresi seviyesinin neresindeyiz?
Düşünün ve su kaynaklarını verimli kullanmak için uyarı beklemeyin.
Suyu israf etmeden kullanmak, yeni ve temiz su kaynaklarına akılcı bir yöntemle ulaşıncaya kadar ortak çaba göstermek zorundayız.
Aklınızda bulunsun ya da aklınızda var ama dert etmiyorsanız aşağıdaki açık ve net sonuçlara göz atın derim.
Dünyadaki su kaynakları azalırsa ne yapacağız?
Hemen söylüyorum; başka gezegen yok. En azından şimdilik!
Su tükenirse kuraklık başlar, ağaçlar, ormanlar, bitkiler ölür. Bitki ve hayvanların ölmesi demek, insanların yavaş yavaş ölmeye başlamasıdır.
İşte bu kaçınılmaz sonu biz görmesek de gelecek nesillerin yaşamaması için tünelin ucundaki hayatı görmek, ışığa hep birlikte yürümek zorundayız.
Projeyi Aydınlılar başta olmak üzere herkesin desteklemesi gerekir.
Bu topraklar hepimizin.